Hukuk sistemimizde boşanma ilamının kesinleşmesi ile evlilik birliği sona ermektedir. Bu sona ermenin eşler yönünden, çocuklar yönünden ve mali yönden sonuçları bulunmaktadır. Boşanma sonrası eşler artık birbirine mirasçı olamamakta, ölüme bağlı tasarruf yolu ile elde ettikleri ölüme bağlı hak ve alacakları yitirmektedirler. Eşler arasında yapılan sağlar arası kazandırmalar ise bağışlamadan dönme işlemi gerçekleşmediği müddetçe geçerliliğini korumaktadır. Aynı zamanda mal rejimi tasfiyesi, kadının soyadının değişmesi durumu, çocukların velayeti gibi konular da gündeme gelmektedir.

Bunların dışında boşanma ile eşlerin birbirinden bazı taleplerde bulunabildiğinden bahsetmek gerekmektedir. Eşlerin kendi aralarında hazırladığı ve boşanmanın yan sonuçlarını düzenleyen sözleşmedeki maddeler dışında hâkim tarafından hükme bağlanacak bazı yan sonuçlar da olabilir. Bunlar TMK m.175’te yer alan yoksulluk nafakası, TMK m.174/1’ de yer alan maddi tazminat ve TMK m.174/2’de yer alan manevi tazminattır. Bu makalede maddi ve manevi tazminat irdelenecektir.

MADDİ TAZMİNAT

TMK Madde 174/1:

Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebilir.

Madde metninden de anlaşıldığı üzere maddi tazminata hükmedilebilmesi için:

  • Maddi tazminat talep edilmiş olmalı
  • Talepte bulunan eşin mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenmiş olmalı
  • Talepte bulunan eş kusursuz veya diğer eşten daha az kusurlu olmalı
  • Diğer eş kusurlu olmalıdır.

Maddi tazminat boşanma davası içerisinde davanın başında veya herhangi bir aşamasında talep edilebileceği gibi boşanma kesinleştikten sonra ayrı bir talep olarak da ileri sürülebilir. Bu, tazminatın ferisi olan faiz için de geçerlidir. Bu durumda ayrı bir dava açıldığı için tekrar harç ödenmesi gerekecektir. Dava sonrası açılan yeni bir dava ile maddi tazminat talep edilebilmesi için yukarıda bahsedilen şartların dışında boşanma ilamının kesinleşmiş olması gerekmektedir. Boşanma gerçekleşmediği takdirde maddi tazminata hükmedilemeyecektir. Ayrıca boşanma kararının verilmesinden itibaren 1 yıl içerisinde dava açılmadığı takdirde zamanaşımı söz konusu olacaktır ve eş artık maddi tazminat talebinde bulunamayacaktır. Bu paragrafta açıklananlar aynı zamanda manevi tazminat için de geçerlidir.

Talepte bulunan eşin mevcut menfaatinin ne anlama geldiğini açacak olursak, eşinin dükkanından gelir elde edilmesi, eşin sigortasından yararlanılması, eşten maddi destek alınıyor olması gibi durumlardan bahsedilebilir. Beklenen menfaat ise boşanma gerçekleşmeseydi talepte bulunan tarafın diğer eşten elde edeceği maddi yarardır.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 12.12.2019 Tarihli E. 2019/4681 ve K. 2019/12252 Sayılı Kararı:

… gerçekleşen kusurlu davranışları yanında, davacı-karşı davalı erkeğin eşine sürekli olarak harçlık vermeyerek ekonomik şiddet uyguladığı anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu duruma göre, boşanmaya sebebiyet veren olaylarda davacı-karşı davalı erkeğin ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Bu husus gözetilmeden tarafların eşit kusurlu kabul edilmesi doğru bulunmamıştır.

… davacı-karşı davalı erkek ağır kusurlu olup, bu kusurlu davranışlar aynı zamanda kadının kişilik haklarına saldırı teşkil eder niteliktedir. Kadın boşanma sonucu eşin maddi desteğinden yoksun kalacaktır. Türk Medeni Kanunu’nun 174/1-2. maddesi koşulları kadın yararına oluşmuştur. Bu durumda tarafların ekonomik ve sosyal durumları, kusurun ağırlığı, hakkaniyet kuralları gözetilerek davalı-karşı davacı kadın yararına uygun miktarda maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, hatalı kusur belirlemesine bağlı olarak kadının maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.

Maddi ve manevi tazminatın birlikte talep edildiği durumlarda tazminat miktarları ayrı ayrı belirtilmediyse hâkim ne kadarının maddi ne kadarının manevi tazminat talebi olduğunun açıklanmasını istemektedir. Maddi tazminat talebindeki miktara düşünülerek karar verilmelidir çünkü hâkim bu miktarın üzerinde bir tazminata hükmedemeyecektir. Talep edilen miktar mahkemenin hükmedebileceği tazminatın üst sınırdır. Bununla birlikte hâkim tazminata hükmederken eşlerin evli oldukları süreyi, taraflar arasındaki kusur oranlarını, talepte bulunan eşin ekonomik durumunu da göz önünde bulunduracaktır. Ayrıca karşı tarafın ödeme gücü de hükmedilecek tazminat miktarında etkili olacaktır.

Maddi tazminat toptan ödenebileceği gibi irat (aylık ödemeler, yıllık ödemeler örnek verilebilir) şeklinde de ödenebilir. Tarafların mali durumunun değişmesi veya hakkaniyet gereği iradın arttırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.

Ayrıca irat şeklinde ödenen maddi tazminat aşağıdaki nedenlerle kesilebilir:

  • Alacaklı eş yeniden evlenirse
  • Taraflardan biri ölürse
  • Alacaklı taraf evli olmadığı halde evli gibi birlikte yaşamaya başlarsa
  • Tazminatı gerektiren ekonomik ihtiyaç ortadan kalkarsa
  • Alacaklı eş haysiyetsiz hayat sürmeye başlarsa

TMK Madde 176:

Maddi tazminat ve yoksulluk nafakasının toptan veya durumun gereklerine göre irat biçiminde ödenmesine karar verilebilir.

İrat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü halinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi halinde mahkeme kararıyla kaldırılır.

Talepte bulunulması halinde, boşanma hükmünün kesinleştiği tarihten itibaren başlaması şartıyla yasal faize hükmedilmesi de mümkündür.

MANEVİ TAZMİNAT

TMK Madde 174/2:

Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.

Boşanma davasında manevi tazminata hükmedilebilmesi için:

  • Manevi tazminat talep edilmiş olmalı
  • Talepte bulunan eşin boşanmaya sebep olaylar nedeniyle kişilik hakları saldırıya uğramış olmalı
  • Talepte bulunan eş kusursuz veya diğer eşten daha az kusurlu olmalı
  • Diğer eş kusurlu olmalıdır.

Yeri gelmişken kanun maddesinin birinci fıkrasında maddi tazminat için   ‘‘…kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan… ‘’ ibaresine yer verilirken ikinci fıkrasında manevi tazminat için  ’’… saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan…’’  ibaresinin kullanılmış olmasının Prof. Dr. Hüseyin Hatemi’ye manevi tazminat talep edilebilmesi için manevi tazminat alacaklısının tamamen kusursuz mu olması gerekiyor sorusunu düşündürdüğünü de hatırlatmış olalım.

Boşanma davasında istenilen manevi tazminat bir haksız fiil tazminatıdır. Bu noktada boşanıyor olmak tek başına bu tazminatın hükmedilmesi için yeterli değildir. Çünkü ‘‘boşanma’’ bir haksız fiil teşkil etmemektedir. ‘‘Boşanmaya sebebi’’ olaylar haksız fiile yol açmış olmalıdır.

Maddi veya manevi tazminat talebinde bulunurken unutulmamalıdır ki diğer eşin kusuru söz konusu olmalıdır. Yani boşanma diğer eşin iradi davranışlarından kaynaklanmıyorsa (örneğin diğer eş akıl hastasıysa) ortada bir kusurda bahsedilemeyecek olup tazminata hükmedilmesi söz konusu olmayacaktır.

Manevi tazminatta talep edilen miktar hâkimin hükmedebileceği üst sınırdır ve yine maddi tazminatta olduğu gibi manevi tazminata hükmedilirken de eşlerin ekonomik durumu, kusur oranları dikkate alınacaktır. Ayrıca zedelenen kişilik hakları, aile bütünlüğüne yapılan saldırının boyutu da göz önünde bulundurulacaktır.

Maddi tazminattan farklı olarak manevi tazminatın irat biçiminde ödenmesine karar verilemez. Tek seferde ve toplu olarak ödenmelidir. (TMK m.176/2). Ayrıca manevi tazminat mirasçılara intikal etmemektedir.

Talepte bulunulması halinde, boşanma hükmünün kesinleştiği tarihten itibaren başlaması şartıyla yasal faize hükmedilmesi de mümkündür.

EVLİLİK BİRLİĞİNİN ÜÇÜNCÜ KİŞİ TARAFINDAN İHLAL EDİLMESİ

Elbette sadakat yükümlülüğünü ihlal eden eşe karşı boşanma davasının yan sonuçları olan tazminat taleplerinde bulunmam mümkündür. Asıl sorun eşle birliktelik yaşayan üçüncü kişinin tazminat yükümlüsü olup olamayacağıdır. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu Kararı’nda açıkça izah edildiği üzere üçüncü kişinin fiilinin haksız fiil olarak nitelendirilebilmesine olanak bulunmadığından sadece aldatma fiiline iştirak etmesi nedeniyle aldatan eşle birlikte TBK’nun 61. Maddesi çerçevesinde müteselsilen sorumlu tutulabilmesinin mümkün değildir. Üçüncü kişi tarafından gerçekleştirilen başkaca bir kişilik hakkı ihlali bulunmadıkça evli bir kişiyle birlikte olmak aldatılan eşin manevi tazminat isteyebilmesi için yeterli değildir.

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun 06.07.2018 Tarihli E. 2017/5 K. 2018/7 Sayılı Kararı:

…İçtihadı birleştirmenin konusu; evlilik birliği devam ederken eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan üçüncü kişiye karşı diğer eşin manevi tazminat isteminde bulunup bulunamayacağı hususundadır…

…Bu noktada evli bir kimseyle duygusal ya da cinsel birliktelik yaşayan üçüncü kişinin manevi tazminat sorumluluğunun hukuki dayanağının Borçlar Hukukumuzdaki haksız fiile ilişkin düzenlemeler çerçevesinde şekillendiği görülmektedir. Bu nedenle üçüncü kişinin eyleminde haksız fiilin unsurlarının bulunup bulunmadığı hususu değerlendirilmelidir.

TBK’nın 49. maddesinin 1. fıkrasına göre haksız fiil sorumluluğunun söz konusu olabilmesi için diğer koşulların yanı sıra zarara sebep olan fiilin hukuka aykırı olması aranmaktadır.

Bu bakımdan öncelikle evli bir kişiyle evli olduğunu bilerek birlikte olan üçüncü kişinin eyleminde hukuka aykırılık unsurunun bulunup bulunmadığı incelenmelidir.

 

Hukuka aykırılık unsurunun gerçekleşebilmesi için hukukumuzda benimsenen objektif hukuka aykırılık teorisine göre, bir özel koruma normunun veya herkese karşı ileri sürülebilen mutlak bir hakkın ihlal edilmiş olması gerekir.

Anayasa Mahkemesi’nce verilen iptal kararları ve daha sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yeni bir düzenleme yapılmaması neticesinde 765 sayılı TCK’dan zina suçunun çıkarılması ve 5237 sayılı TCK’da suç olarak düzenlenmemesinin yanı sıra Medeni Hukuk alanında da evli bir kişiyle birlikte olmayı yasaklayan bir hukuk kuralına rastlanmaması karşısında, üçüncü kişinin aldatılan eşe karşı bu nedenle sorumlu olduğunu düzenleyen herhangi bir norm bulunmamaktadır. Bu durumda üçüncü kişinin eyleminin herhangi bir koruma normunu ihlal ettiği söylenemeyeceğinden bu yönden hukuka aykırı kabul edilmesine olanak bulunmamaktadır. Dolayısıyla hukuka aykırılık koşulu gerçekleşmeyen bir eylem nedeniyle TBK’nın 49. maddesinin 1. fıkrası gereğince haksız fiil sorumluluğunun söz konusu olmadığı açıktır…

Eşlerden biri yalnızca diğer eşten sadakat yükümlülüğüne uygun davranmasını talep edebilir. Üçüncü kişinin sadakat yükümlülüğünün bulunmaması nedeniyle, evli eşle birlikte olan üçüncü kişinin bu davranışının diğer eşin kişilik haklarına doğrudan bir saldırı niteliğinde olduğu söylenemez…

Hemen belirtilmelidir ki, üçüncü kişinin katıldığı aldatma eylemi ile bağlantılı olmakla birlikte sadakatsizlik olgusundan farklı olarak, bağımsız, özel ve nitelikli bir kişilik hakkı ihlali durumunda, eş söyleyişle üçüncü kişinin doğrudan aldatılan eşin kişilik değerlerine yönelik hukuka aykırı bir fiilde bulunması durumunda manevi tazminat sorumluluğunun doğacağında tereddüt bulunmamaktadır.

Bu kapsamda örneğin, aldatma eylemi ile bağlantılı olarak üçüncü kişinin, aldatılan eşin konut dokunulmazlığını ihlal etmesi, özel yaşamına müdahale etmesi, sır alanına girmesi, ele geçirdiği bazı özel bilgileri ifşa etmesi, kullandığı söz ve diğer ifadeler ile onur ve saygınlığını zedelemesi gibi eylemlerinde hukuka aykırılık unsurunun gerçekleştiği şüphesizdir.

Hâl böyle olunca, üçüncü kişi tarafından gerçekleştirilen başkaca bir kişilik hakkı ihlali bulunmadıkça, salt evli bir kişiyle birlikte olmak şeklindeki eyleminden dolayı aldatılan eşin üçüncü kişiden manevi tazminat isteyebilmesinin mümkün bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır

<blockquote>Profesyonel destek almak isterseniz <a href=”/iletisim”><strong>iletişim</strong></a> sayfamızdan bize ulaşabilirsiniz.</blockquote>