Boşanma aşamasında tarafların -hatta daha çok kadınların- merak ettiği konulardan biri müşterek konutun kimde kalacağı meselesidir. Burada müşterek konuttan kastedilen aslında aile konutudur. Aile konutu dediğimiz kavram ise resmi nikahlı eşlerin, varsa çocuklarıyla birlikte yaşadıkları ve üçüncü kişiler nezdinde ailenin yaşam merkezi olarak kabul edilen konuttur. Bu sebeple, Yargıtay’ın da kararlarında belirttiği ve doktrinde de ağırlıkla ifade edildiği üzere, aile konutu bir tanedir.
Mevzuatımızda da aile konutuyla ilgili çeşitli düzenlemelere yer verildiği görülmektedir. Örneğin, Türk Medeni Kanunu’nun 169. maddesinde “Boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri re’sen alır.” düzenlemesi yer almaktadır. Bu maddede, barınma ile ilgili tedbir alınmasından bahsedilmiş ancak açıkça aile konutunun eşlerden birine tahsis edilmesine dair ifadeye yer verilmemiştir. Bununla birlikte, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un 5. maddesinde açıkça müşterek konutun korunan kişiye tahsis edilmesi imkanından bahsedilmektedir. Dolayısıyla, hakim önüne gelen boşanma veya ayrılık davalarında bu iki maddeden yola çıkarak müşterek konutu tedbiren eşlerden birine tahsis edebilecektir. Elbette hakimin bu tedbir kararını verirken Türk Medeni Kanunu 4. maddesi uyarınca hukuka ve hakkaniyete uygun davranması gerekmektedir. Kısacası, hakimin tarafların sosyo- ekonomik durumlarını araştırıp hangi eşin müşterek konutta kalmaya daha çok ihtiyacı olduğunu tespit ederek karar vermesi beklenmektedir. Ayrıca, kiralık müşterek konutun tedbir amaçlı korunan eş adına tahsis edilmesi halinde de yine TMK md.4 gereği kirayı konutun tahsis edildiği eş değil; kira sözleşmesinin tarafı olan kiracı eş ödemeye devam edecektir.
Müşterek konutun tedbir amaçlı korunan eşe tahsis edilmesi kararının hangi madde kapsamında alındığına göre itiraz süresi, tedbir süresi gibi hususlar değişmektedir. Şayet, tedbir kararı TMK md. 169 kapsamında verilmişse, tedbir süresi dava süresince devam eder ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 394. maddesi kapsamında 1 hafta içinde tedbir kararına karşı itiraz yolu açıktır. Tedbir kararı 6284 sayılı Kanun kapsamında alınmış ise tedbir süresi en fazla 6 ay olup 6284 sayılı Kanun’un 9. maddesi kapsamında itiraz süresi 2 haftadır.
Bununla birlikte, “Aile konutu” başlıklı TMK md.194’te “Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz. Rızayı sağlayamayan veya haklı bir sebep olmadan kendisine rıza verilmeyen eş, hâkimin müdahalesini isteyebilir. Aile konutu olarak özgülenen taşınmaz malın maliki olmayan eş, tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli şerhin verilmesini tapu müdürlüğünden isteyebilir. Aile konutu eşlerden biri tarafından kira ile sağlanmışsa, sözleşmenin tarafı olmayan eş, kiralayana yapacağı bildirimle sözleşmenin tarafı hâline gelir ve bildirimde bulunan eş diğeri ile müteselsilen sorumlu olur” denilerek evlilik devam ettiği sürece aile konutu için bir koruma getirilmiş olduğu görülmektedir. Bu koruma, evliliğin boşanma, iptal veya ölümle son bulması, eşlerin bu konuttan kesin olarak taşınmaları, anlaşarak konutun aile konutu olma niteliğine son vermeleri veya konutun yok olması ihtimalinde sona erecektir.
Bu noktada, eşlerden birinin ölümü halinde, evlilik birliği de ortadan kalkacaktır. Ancak sağ kalan eş lehine TMK’nın mal rejimleri ve miras hukuku hükümlerine göre aile konutu üzerindeki hak sahipliği korunmaya devam edecektir. Şöyle ki; TMK md.240 uyarınca edinilmiş mallara katılma rejiminde, TMK md.254 ve 255 uyarınca paylaşmalı mal ayrılığı rejiminde, TMK md.279 uyarınca mal ortaklığı rejiminde ve TMK md.652 uyarınca -eşler arasındaki mal rejimi ne olursa olsun- mirasçılık sıfatına dayalı olarak mirasın paylaşımında, ölüm halinde sağ kalan eşin aile konutu üzerindeki talep hakları düzenlenmiştir. Bu düzenlemelere göre; sağ kalan eş, ölen eşine ait olup da birlikte yaşadıkları konut üzerinde, edinilmiş mallara katılma rejiminde katılma alacağına, paylaşmalı mal ayrılığı rejiminde miras ve paylaşmadan doğan hakkına, mal ortaklığı rejiminde ortaklık payına ve mirasın paylaşımında ise miras payına mahsup edilmek suretiyle, aile konutu üzerinde kendisine mülkiyet, intifa veya oturma hakkı tanınmasını talep etme imkanına sahiptir.
Ancak, özellikle evliliğin iptal ve boşanma kararıyla sona ermesi halinde aile konutundan hangi eşin faydalanacağı konusunda Türk hukukunda yer alan düzenlemelere bakıldığında (TMK md.254 ve 194) paylaşmalı mal ayrılığı bakımından meselenin ele alındığı görülmektedir. Oysa ki ülkemizde kural olarak yasal mal rejimi, edinilmiş mallara katılma rejimidir. Ancak kanunda edinilmiş mallara katılma rejiminde, boşanma veya iptal kararı sonrasında aile konutunun akıbetine dair bir düzenleme yer almamaktadır. TMK md.240’ın lafzı ve amacı dikkate alındığında, edinilmiş mallara katılma rejiminde aile konutunun özgülenmesi bakımından getirilen bu düzenlemenin ancak evliliğin sadece ölümle sonlanması ihtimalinde uygulanabileceği açıktır. Dolayısıyla, eşlerin mal rejimi sözleşmesiyle, TMK md.240 kapsamında evliliğin ölüm dışındaki nedenlerle sona ermesi hallerinde de uygulanabileceği şeklinde bir anlaşma yapmalarının mümkün olmayacağı belirtilmektedir. Buna göre, boşanma, evliliğin iptali, eşler arasında anlaşılarak sözleşmeyle başka bir mal rejimine geçilmesi veya hakim kararıyla eşler arasındaki rejimin mal ayrığına dönüşmesi hallerinde TMK md.240’ın uygulanma ihtimali söz konusu değildir. Bu gibi hallerde, eşlerin yararlanabilecekleri tek hüküm TMK md.226/II hükmü (Tasfiye sırasında, paylı mülkiyete konu bir mal varsa, eşlerden biri kanunda öngörülen diğer olanaklardan yararlanabileceği gibi, daha üstün bir yararı olduğunu ispat etmek ve diğerinin payını ödemek suretiyle o malın bölünmeden kendisine verilmesini isteyebilir.) olup, bu hüküm de ancak aile konutunun eşler arasında paylı mal niteliğinde olması halinde uygulama alanı bulabilecektir.
İzah edilen nedenler ve yasal mevzuat uyarınca, aile konutunun eşler için ne derece önem arz ettiği açıkça ortadadır. Yasa koyucu da bu durumun farkında olduğundan evlilik birliği ölüm, boşanma veya iptal kararıyla sona erse bile gerek mal rejiminin tasfiyesi aşamasında gerekse mirasın paylaşılmasında sağ kalan eşe ayni hak tanınması imkanı sunmuştur. Ancak, Medeni Kanun kapsamında yasal mal rejimi kabul edilen edinilmiş mallara katılma rejiminde evliliğin boşanma ile sona ermesi halinde aile konutunun eşlerden birine özgülenmesi bakımından yasal bir düzenlemeye yer verilmemiş olması ciddi bir eksikliktir.

Profesyonel destek almak isterseniz iletişim sayfamızdan bize ulaşabilirsiniz.