Tıbbî müdahaleler, hekimler tarafından, hastalıkların teşhisi, tedavisi veya önlenmesi amaçlarına yönelik olarak gerçekleştirilen faaliyetler olarak tanımlanmaktadır. Tıbbi müdahale kavramı kişinin mevcut fiziksel rahatsızlığının giderilmesinden, rahatsızlığının önlenmesine, kimi zaman estetik amaçlı bir talebinin giderilmesine kadar her türlü girişimi içine alan geniş bir yelpazedir.

Hekimler “tıbbi müdahale” kapsamında kişilerin vücut bütünlüklerine müdahalede bulunmaktadırlar. Anayasa ve diğer kanunlar çerçevesinde kişinin vücut bütünlüğüne dokunulması istisnai haller dışında hukuka aykırı kabul edilmiştir. Zira, Anayasa’nın 17/II. maddesinde, kişinin vücut bütünlüğü ve sağlığı üzerindeki haklarının temel haklardan biri olduğu belirtilerek, tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamayacağı ve rızası olmaksızın bilimsel ve tıbbî deneylere tabi tutulamayacağı hükme bağlanmıştır.

Bu düzenlemenin yanı sıra konu Borçlar Kanunu’nda da ele alınmış ve 46 ile 47. maddelerde vücut bütünlüğüne yönelmiş fiillerden doğan maddi ve manevi zararlara karşı tazminatsal bir koruma sağlanmıştır.

İşte bu noktada hekimlerce kişilerin vücut bütünlüğüne yönelik girişimlerinin hukuka uygun hale getirilmesi gerekliliği karşımıza çıkmaktadır. Aksi halde hekimler tazminat yükü ve cezai yaptırımlarla karşı karşıya kalabilmektedir.

TIBBİ MÜDAHALENİN HUKUKA UYGUNLUĞU NASIL SAĞLANIR?

Peki tıbbi müdahaleler hangi koşullarda hukuka uygun kabul edilecektir?

Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinin 2. fıkrasında kişilik haklarına yapılan müdahaleyi hukuka uygun kılan haller sıralanmıştır. Bunlar;

  1. Daha üstün nitelikte kamusal yarar (Örneğin salgın bir hastalığın yayılmasını önlemek için kişilerin rızası alınmadan da aşı yapılabilecektir),
  2. Daha üstün nitelikteki özel yarar (Örneğin meşru müdafaa hali kapsamında kalmak üzere 3. kişilerin vücut bütünlüğüne müdahale edilmesi hukuka uygun kabul edilebilecektir.),
  3. Kanunun verdiği yetkinin kullanılması,
  4. Kişilik haklarına müdahalede bulunulan kişinin rızası.

Yukarıda sayılan hallere tıbbî müdahaleler açısından bakıldığında, tıbbi müdahaleleri hukuka uygun kılan iki nedenle karşılaşılmaktadır. Bunlardan biri hastanın rızasının bir diğeri ise üstün kamu yararı gerekçesiyle tıbbî müdahalede bulunulmasıdır.

TIBBİ MÜDAHALELERDE HASTANIN RIZASI

Hekimlerin gerçekleştirmekte oldukları tıbbi müdahaleleri hukuka uygun kılmaları için uygulamadan en çok başvurdukları yol hastanın rızasının alınması olmaktadır.

Ancak hukuka uygunluk için yalnızca rıza alınması yeterli olmayıp aynı zamanda alınan rızanın hukuka uygun bir rıza olması koşulu aranmaktadır. Hastanın rızasının hukuken geçerli kabul edilen bir rıza olabilmesi için aranan şartlar;

  1. Hastanın temyiz kudretinin bulunması,
  2. Hastanın iradesinin sakatlanmamış olması,
  3. Rızanın hukuka ve ahlaka uygun olması.

Tüm bu şartların daha net anlaşılabilmesi için her birini ayrıntıları ile irdelemek uygun olacaktır.

Hastanın Temyiz Kudreti Bulunmalıdır

Hastanın vermiş olduğu rızanın geçerli olabilmesi için hastanın reşit ve akıl sağlığının yerinde olması gerekmektedir.

Hukukumuzda reşit olmayan kişilere ilişkin rıza velilerinden alınmakta olup temyiz kudreti bulunmayan reşit kimseler hakkında ise rızaya yetkili kişiler vasileri olmaktadır.

Bunun yanı sıra kimi zaman kişilerde geçici süreli temyiz kudreti kayıpları oluşabilmektedir. Örneğin alkol almış ve karar verme yetisini kaybetmiş birinden tıbbi müdahaleye ilişkin alınmış rıza hukuken geçersiz kabul edilmektedir. Bu gibi durumlarda kişide söz konusu tıbbi müdahalenin gerçekleştirilmemesi kişinin hayatını ve/veya organlarından birini kaybetmesine neden olabilecek derecede önemli değilse ertelenmeli ve gerçekleştirilmemelidir.

Hastanın İradesi Sakatlanmamış, Hasta Aydınlatılmış Olmalıdır

Rızanın geçerli olması için gerekli ikinci koşul ise hastanın iradesinin sakatlanmamış olmasıdır. Bu koşul çerçevesinde hekimler hastanın rızasını belirtirken hatalı bir karar vermesini engelleyecek gereklilikleri yerine getirmelidir. Bu da hastanın yapılacak müdahaleye ilişkin açık bir biçimde bilgilendirilmesi ve aydınlatılması ile olacaktır.

Hukuken geçerli bir aydınlatmanın ne şekilde yapılması ve hangi hususları içermesi gerektiği aşağıda ayrıca aktarılmıştır.

Rıza Hukuka ve Ahlaka Aykırı Olmamalıdır

Son olarak, hastanın vermiş olduğu rızanın hukuka ve ahlâka da aykırı olmaması gerekmektedir. Bir örnek vermek gerekirse, Türk hukukuna göre ötenazi yasak olduğundan hastanın kendisine uygulanacak ötenaziye rıza vermiş olması hekim tarafından yapılan müdahaleyi hukuka uygun kılmayacaktır. Bu durumda hastanın rızası, kişinin hukuken vazgeçemeyeceği haklardan olan yaşam hakkını ortadan kaldırmaya yönelik olduğundan hukuka aykırı olarak kabul edilecektir.

HUKUKEN GEÇERLİ BİR AYDINLATMA NELERİ İÇERMELİDİR?

Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 15. maddesinde;

“Hastanın sağlık durumunu, kendisine uygulanacak tıbbi işlemleri, bunların faydaları ve muhtemel sakıncaları, alternatif tıbbi müdahale usulleri, tedavinin kabul edilmemesi halinde ortaya çıkabilecek muhtemel sonuçları ve hastalığın seyri ve neticeleri konusunda sözlü veya yazılı olarak bilgi istemek hakkına sahip olduğu”

belirtilmektedir.

Bu çerçevede hukuken hekimlerin her türlü tıbbi müdahale öncesi hastanın rızasını-onamını alması ve hastayı müdahale ve komplikasyonlara ilişkin aydınlatması gerekmektedir. Aydınlatmanın kapsamına ise hastanın sağlık durumu ve konulan tanı, önerilen tedavi yönteminin türü, başarı şansı ve süresi, tedavi yönteminin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler, verilen ilaçların kullanılışı ve olası yan etkileri, hastanın önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığın yaratacağı sonuçlar, olası tedavi seçenekleri ve riskleri konuları girmektedir.

Dünyada yerleşik hukuk ve tıp uygulamasına göre aydınlatmanın tıbbi müdahaleden en geç bir gün önce yapılması gerekmektedir. Kapsamlı ve riski yüksek tıbbi müdahalelerde bu süre daha da uzatılmalıdır. Eğer hasta reşit değil veya hukuken kısıtlı ise de veli ya da vasisisinin aydınlatılması gerekmektedir.

Aydınlatılmış onam hem hasta hem de hekim açısından büyük önem taşımaktadır. Bu sürecin doğru ve titizlikle yürütülmesi gerekmektedir.

Peki acil müdahale gerektiren bazı kardiyolojik vakalarda bu şekilde bir aydınlatılmış onam alma fırsatı olmadığında ne yapılacaktır? Acil bir hasta geldiğinde müdahalede bulunmak için illa ki onam alınması beklenmeli midir? Acil müdahale gerektiren hallerle ilgili olarak Türkiye’nin de taraf olduğu uluslar arası bir antlaşma olan İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi 9 Aralık 2003 tarihinde resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. İnsan hakları ve Biyotıp Sözleşmesinin 8. maddesi gereği

“Acil bir durum nedeniyle, uygun muvafakatin alınamaması halinde, ilgili bireyin sağlığı için, tıbbi bakımdan gerekli olan herhangi bir müdahale derhal yapılabilir.”

Ancak hastanın durumunun aciliyeti son bulduğunda onamın tamamlanması ve hastaya onam formunun müdahaleden sonra da olsa imzalatılması önerilmektedir.

Saygılarımla
Av. Nazlı SEZER